Emniyet ve yargı kurumlarının içine sızan FETÖ’cülerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin “Çözüm Süreci”nde yürüttüğü politikalardan dolayı, MİT’i, terör örgütü PKK ile ilişki içindeymiş gibi gösterme bahanesiyle 7 Şubat 2012’de, Hakan Fidan’ın da aralarında bulunduğu bazı görevlilerini ifadeye çağırmaları, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 7 Şubat MİT Kumpası iddianamesinde detaylarıyla anlatıldı.
İddianameye göre, 15 Temmuz darbe kalkışmasına kadar geçen sürece bakıldığında, FETÖ/PDY nihai hedefine ulaşmak için Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile güç mücadelesine girdi.
Örgütün bu kapsamdaki planlarının ilk aşamasını Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İzmir Askeri Casusluk, Tahşiye, Selam Tevhid, MİT Tırları ve 17-25 Aralık gibi kurgu ve kumpas soruşturmaları oluşturdu.
Örgüt, eylemlerine 7 Şubat 2012’de dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ile hız verdi.
İddianamede, MİT soruşturması “FETÖ’nün, seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni yıkmaya yönelik ilk teşebbüs girişimidir.” ifadesiyle tanımlandı.
İddianameye göre FETÖ’cüler, Türkiye Cumhuriyeti’nin Çözüm Sürecinde yürüttüğü politikalardan dolayı MİT’i hedefine aldı.
Kapatılan İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığında savcı olarak görev yaparken PKK/KCK soruşturması yürüttükleri ortaya çıkan, sonraki süreçte FETÖ kapsamında meslekten ihraç edilen Bilal Bayraktar ve Sadrettin Sarıkaya birden fazla şüpheliyle beraber, dönemin MİT Müsteşarı olan MİT Başkanı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Fatma Afet Güneş, eski MİT personeli H.E.K. ve Y.H. Y. ile M.Ö. hakkında “PKK/KCK’ya bilerek yardım etme ve soruşturmanın gizliliğini ihlal” suçlarından soruşturma başlattı.
Bu soruşturmayla MİT ile ilgili kamuoyunda “PKK ile organize hareket eden teşkilat” algısı oluşturmaya çalışan örgüt, kendilerinden olmayan MİT yönetimini bertaraf edip MİT’i ele geçirmek ve hükümetin terör sorununu çözmek için başlattığı Çözüm Sürecini durdurmak amacıyla harekete geçti.
Soruşturmada görevli bir cumhuriyet savcısı 7 Şubat 2012’de saat 17.00’de dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ve 4 MİT görevlisini telefonla arayarak, “İfade vermek üzere makamıma bekliyorum.” dedi.
Fidan’ın ifadeye çağrıldığı tarih önemliydi çünkü o tarihte Başbakan olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ameliyat olacaktı.
Bu kurgu, istihbarat görevlileri hakkında soruşturmaların izne bağlanması sistemine geçilmesi ve Başbakan’ın ameliyata geç girmesiyle bozularak önlendi.
Erdoğan’ın yönlendirmesiyle Fidan ve MİT görevlileri, soruşturmaya direnerek savcıların çağrılarına hiçbir zaman yanıt vermedi.
Kumpastan sonraki kronolojik süreç
İfadeye çağırma işleminin ardından yaşananlara ilişkin kronolojik süreç ise şöyle devam etti:
10 Şubat 2012’de savcılar Sadrettin Sarıkaya ve Adem Özcan imzasıyla MİT görevlileri hakkında yakalama kararı çıkartıldı.
11 Şubat’ta savcı Sadrettin Sarıkaya soruşturmadan alınırken 13 Şubat’ta savcı Adem Özcan imzasıyla MİT’e gönderilen yazıda, 5 kişinin kurumla ilişkileri ve yardımcı istihbarat elemanı gibi bir görevlilerinin olup olmadığı soruldu.
17 Şubat’ta MİT Kanunu TBMM’de değiştirildi ve soruşturma izni Başbakanın iznine bağlandı.
18 Şubat’ta MİT görevlileri hakkındaki yakalama kararı kaldırıldı.
20 Şubat’ta savcı Bilal Bayraktar, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği yazıda, dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadesinin alınmasına ilişkin talimatın iade edilmesini istedi. 22 Mart’ta takipsizlik kararı verildi.
23 Şubat’ta soruşturma belgeleri, fezleke ve ekleri 5 torba içerisine 23 klasör olarak Başbakanlığa gönderildi.
11 Nisan’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen yazıda, soruşturma için Başbakanlıktan izin alınıp alınmadığı soruldu.
18 Mayıs’ta savcı Bayraktar, Başbakanlıktan izin talebinde bulunulduğunu bildirdi.
14 Eylül’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen yazıda, dosya hakkında “yetkisizlik” kararı verildiği ve dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği bildirilirken soruşturma dosyasının kısıtlanmasına karar verildi.
30 Ocak 2013’te Başbakanlık, MİT görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verdi.
22 Mart 2013’te İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, MİT görevlileri hakkında takipsizlik kararı verdi.
Kumpas soruşturması
Tüm bunların ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, MİT dosyasında görev alan FETÖ mensupları hakkında soruşturma başlattı.
Başsavcılık, 2020 yılının Şubat ayında soruşturmayı tamamlayarak FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in de aralarında bulunduğu 34 sanık hakkında iddianame hazırladı.
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince 10 Mart 2020’de kabul edilen iddianamede, “61. Hükümet Başbakanı olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”, o dönem MİT Müsteşarı olan Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner gibi isimler “mağdur” sıfatıyla yer aldı.
Kamuoyunda “Oslo görüşmeleri” olarak bilinen ses kayıtlarının 13 Eylül 2011’de basına sızdırıldığı ve 20 Aralık 2011’de müşteki M.Ö’nün MİT adına çalıştığı bilindiği halde evinde arama yapılarak gözaltına alındığı bilgisi verilen iddianamede, yurt dışına çıkış yasağı konulan M.Ö.’nün savcılık ifadesinin, gizlilik kararı bulunmasına rağmen basına sızdırıldığı, MİT adına çalıştığı deşifre edilerek PKK’ya hedef gösterildiği ve can güvenliğinin tehlike altına girdiği kaydedildi.
İddianamede, kumpastan önce iki FETÖ’cü mahrem imamın Amerika’ya giderek FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’den gerekli talimatları alıp, sonrasında kumpasla ilgili toplantı yaptıkları anlatıldı.
Söz konusu toplantının Ankara Kızılcahamam’da yapıldığına değinilen iddianamede, toplantıya örgütün sözde emniyet ve yargı ile MİT imamlarının yanı sıra Rus Büyükelçi Andrey Karlov suikastine ilişkin davada firari sanık olan Murat Tokay ve Ahmet Kılınçarslan ile ABD’deki Hakan Atilla davasının hakimi Richard Berckman’ı 2014 yılında İstanbul’da ağırlayan hukuk bürosunun ortağı Murat Karkın’ın da katıldığı bilgisine yer verildi.
İddianamede yer alan bilirkişi raporunda, “13 Ocak 2012’de Diyarbakır DTP il binasında yapılan aramada ele geçirildiği iddia edilen Oslo’daki görüşmelere ait ses kayıtlarının olduğu harddiskleri FETÖ’nün yerleştirdiği” belirtildi.
İddianamede, hakkında takipsizlik kararı verildiği belirtilen eski polis memuru Ş.E’nin, olayın vahametini gözler önüne seren şu ifadesi yer buldu:
“Tam kesin tarihini bilmemekle birlikte şubatın ortalarında büro amir yardımcısı Ayhan Albayrak (sanık) bir konuşmasında ‘Hakan Fidan ifadeye gelseydi Sadrettin Savcı tarafından kesin tutuklanacaktı.’ dediğini hatırlıyorum.”
İddianamede, meslekten ihraç edilen savcılar Bilal Bayraktar ve Sadrettin Sarıkaya hakkında ise Yargıtay’da aynı konuyla ilgili yargılandıkları için takipsizlik kararı verildiği hatırlatıldı.
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesinin iddianameyi kabul etmesiyle firari örgüt elebaşı Fetullah Gülen’in yanı sıra, olay tarihinde örgütün “yargı imamı” olan İlyas Şahin ve “emniyet imamı” olan Çetin Özgür ile dönemin İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Serdar Bayraktutan’ın ve eski emniyet müdürlerinin aralarında olduğu 34 sanığın yargılanmasına 22 Haziran 2020’de başlandı.
Mahkeme ilk duruşmada, dosyadaki belgelerin, milli savunmaya ve milli güvenliğe ilişkin devlet sırrı olabilecek nitelikte olmaları gerekçesiyle devlet sırrı sayılmasına karar verdi. Ayrıca MİT’i temsil eden avukatın talebi üzerine, kamu güvenliğini tehlikeye sokabilecek belge ve bilgilerin ortaya çıkmasını engellemek adına, duruşmaların kapalı yapılmasına ve duruşma içeriğiyle ilgili yayın yasağı getirilmesine de hükmedildi.
Davanın 15 Ocak 2021 tarihli duruşmasında cumhuriyet savcısı esasa ilişkin mütalaasını açıklarken, 19 Şubat 2021’de, 7 Şubat “MİT kumpası”na ilişkin, FETÖ’nün İstanbul bölge temsilcisi olduğu belirtilen firari sanık Ahmet Hamdi Parlak hakkında yeni bir iddianame hazırlandı ve ana davayla birleştirildi.
Mahkeme, ayırma ve birleştirme kararlarında sonra 8’i tutuklu 18 sanık üzerinden devam eden yargılamada, 3 Mart 2021’deki duruşmada hükmünü açıkladı.
Sanıklar Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün, Kazım Aksoy, Erol Demirhan ve Ayhan Albayrak’ı ayrıca hiyerarşik bir silsileyle “nitelikli resmi belgede sahtecilik” suçunu işledikleri gerekçesiyle 9’ar yıl hapis cezasına çarptıran heyet, bu 10 sanık hakkında, “silahlı terör örgütü yöneticisi olmak” ve “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlarından, yasa gereği hüküm verilmesine yer olmadığı, “devletin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla temin etme” ve “soruşturmanın gizliliğini ihlal” suçlarından ise beraat kararı verdi.
Sanıklar eski polisler Oğuzhan Ceylan, Veli Tuluy, Fazıl Adnan İzgi ve Erkan Ünal’ı “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 7 yıl 6’şar hapisle cezalandıran heyet, gazeteci sanık Mustafa Gökkılıç’ı “silahlı terör örgütüne üye olmak” ve “soruşturmanın gizliliğini ihlal” suçlarından 8 yıl 4 ay hapse mahkum etti.
Mahkeme heyeti, sanık Faik Şaşmaz hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan “örgüt yöneticiliği” suçundan yargılandığı bir başka mahkemede beraat etmesi ve bu kararın kesinleşmesi nedeniyle davayı reddederken, diğer suçlardan ise beraatini kararlaştırdı.
Diğer sanıklar Mehmet Deveci ve Aykut Güçlü’nün de tüm suçlardan beraatine karar veren heyet, “darbeye teşebbüs” suçundan cezalandırılan sanıklar Bilal İrice, Ahmet Kılıçaslan, Musa Metin ve Sebahattin Kaplan’ın hükmen tutuklanmasına, yattıkları süreye göre sanıklar Faik Şaşmaz ile Mustafa Gökkılıç’ın da adli kontrolle tahliyesine hükmetti.
Mahkeme heyeti, kurduğu hükümle ilgili gerekçesini de 17 Haziran 2021’de hazırladı.
FETÖ’nün geçmişte izlediği, “Türkiye’nin terör örgütleriyle ilişkili olduğu” minvalindeki kara propaganda faaliyetlerini halen yurt dışında sosyal medya başta olmak üzere çeşitli platformlar üzerinden PKK dışındaki farklı terör örgütleri üzerinden de sürdürdüğü belirtilen kararda, “Örgütün kara propagandasını örgüt fark etmeksizin sürdürmesi, delillere dayanmaksızın her argümanı ‘Türkiye’ye zarar verme’ hedefiyle gündeme taşıdığını göstermektedir” denildi.
“Devletin MİT eliyle bir istihbarat faaliyeti olarak bahsi geçen görüşmeyi (Oslo görüşmeleri) yapması doğaldır, olağandır ve hatta zaman zaman zaruridir… Bu görüşmelerin yapılması suç da değildir ve fakat bu görüşmelerin ülkemiz aleyhine olacak ve kullanılacak şekilde sızdırılması suç teşkil etmektedir ki bu ‘siyasal ve askeri casusluk’ suçuna vücut verir. Oslo görüşmelerinin kendisi de bir istihbarat faaliyetidir. Birtakım retoriklere ihtiyaç duyulması olağan sayılmalıdır. Olağandışı olan ise bunu bir siyasi iktidara, devlete ve devlet adına istihbarat faaliyeti yürüten kuruma ve görevlilerine yönelik saldırının malzemesi olarak kullanmaktadır. FETÖ’nün emniyet yapılanmasının hazırladığı ve mutfağında İstanbul Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürlüğünün bulunduğu bu operasyonlardan yola çıkılarak örgüt elebaşı Fetullah Gülen’in MİT’i ele geçirme amacı, KCK operasyonlarında elde edilen M.Ö’nün beyanı ile gerekli algı ve yetkiyi yaratmakta zayıf kalmış, bunun taçlanması için ele geçirilen Oslo ses kayıtları bu sefer hedefe Hakan Fidan, Afet Güneş ve Emre Taner’i taşımıştır. Müdahil Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın o dönem Başbakan olarak soruşturmaya izin vermemesi ile bir nevi ilk darbe girişimi sonuçsuz kalmıştır. Kendilerini açılım politikası sonrasında yaşanan kaotik olayların hedefi olarak istismar eden örgüt, aynı zamanda Kobani olayları ve hendek süreci olarak bilinen süreçte PKK terör örgütü ile yan yana kol kola olmaktan da geri durmamıştır.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi (istinaf), FETÖ’nün “7 Şubat MİT kumpası” davasına ilişkin dosya üzerinden yaptığı incelemede, 15 sanık hakkında yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararlarını hukuka uygun buldu.
Tarafların itirazı üzerine dosyaya bakan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, temyiz taleplerini inceleyerek 20 Şubat 2023’te karara bağladı.
Daire, yerel mahkemenin dava dosyası kapsamındaki bazı belge ve delillere “devlet sırrı” kapsamında bulunduğu gerekçesiyle erişimi sınırladığını hatırlattı.
Mahkemenin, devletin ilgili kurumlarının görüşünü de alarak dava dosyası içindeki hangi belgelerin bu kapsamda bulunduğunu duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlemesi gerektiğini kaydeden Daire, sanıklar ve avukatlarının dava dosyasına erişiminin büyük ölçüde sınırlandırılarak, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama kapsamında adil yargılanma ilkeleri ve savunma hakkının ihlal edildiğini bildirdi.
Daire, yerel mahkemenin, iddia, savunma, sanıkların lehine ve aleyhinde olan deliller tartışılmadan, hangi delillere hangi gerekçeyle üstünlük tanındığını gerekçeye açıkça yansıtmadan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve anayasaya aykırı olacak şekilde hüküm kurduğunu değerlendirdi.
Bu nedenle sanıklar, avukatları ve müdahil Cumhurbaşkanlığının temyiz itirazlarını yerinde gören Daire, beraat kararları ile mahkumiyet hükümlerinin bozulmasına, diğer taleplerin reddine hükmetti.
Daire, tutuklu 10 sanığın tahliye taleplerini reddederek dava dosyasını yerel mahkemeye gönderdi.
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma ilamına uyarak, dosyayı yeniden ele aldı.
Dava, kapalı oturumda sürüyor.